Canlı performans denince Türkçe Pop Müzik’te çok da fazla isim akla gelmez. Zira artık canlı sesiyle gümbür gümbür şarkı söyleyebilen şarkıcımız çok az. “Stüdyo şarkıcılığı” diye yeni bir kavram ortaya çıktığından beri canlı performansların bizler için değeri daha da artmış oldu. Türkiye’de işitsel ziyafetin yanı sıra izleyiciye/dinleyiciye sahnesinde özenle hazırlanmış görsel şovlar da sunmaya çalışan isimleri düşünce aklıma sadece Gülşen ve Hande Yener geliyor doğrusu. Ancak gerek sesi, gerekse de duygu değeri yüksek yorum gücüyle dünyadaki birçok isme kafa tutacak şarkıcılarımız ve bu şarkıcılarımızın pek şahane canlı performansları da yok değil.
2 Yorumlar
Ve Ayşegül Aldinç tam 16 senelik bir aradan sonra yeni albümünü yayınlayarak ona olan özlemimize bir son verdi. En son 2000 senesinde “Nefes” adını verdiği o efsane albümü çıkarmış, o zamandan bu yana bizlere sadece bir iki yeni şarkı sunmakla yetinmişti.
Kraliçe, Türkiye’de son konserini verdiğini açıkladı ve gözyaşları içinde terk etti sahneyi. Gelecek ay Brüksel ve Amsterdam’da vereceği konserlerin ardından sahneleri bırakacağını söyleyerek Türkçe Pop Müzik severleri Sezensiz bıraktı. Sezensiz müzik olur mu? Sezen Aksu konserleri olmadan Harbiye Açıkhava Konserleri olur mu? Olmaz tabii ki.
İlk olarak 1999 yılında kendi adını çıkardığı albümüyle tanıdık onu. Sana Bir Şey Olmasın isimli şarkısıyla “çiçekli elbisesiyle sular içinde şarkı söyleyen kız” olarak bizlere gösterdi kendini. İnadım İnat ve Fal şarkılarıyla da kalıcı bir yorumcu olacağının ilk sinyallerini verdi. Özellikle 2000’li yıllardan sonra sesin çok da ön planda olmadığı müzik dünyasında kelimenin tam anlamıyla “sağlam” şarkı söyleyen birkaç isim sayabiliriz sadece. Bunlardan bir tanesi de hiç şüphesiz ki Yonca Lodi.
Her yeni sene müzik dünyası açısından yeni heyecanları da beraberinde getiriyor. Yeni bir yıla başladığımızda kim albüm yapacak, kim neler söyleyecek diye merak içerisine giriyoruz. 2015’e güzel şarkılarla başlayıp yılı güzel şarkılarla bitirdik. 2016’dan da en az 2015 kadar güzel olmasını, hatta onun önüne geçmesini bekliyoruz. Tabii bunun olabilmesi için bir süredir bizlerden uzak olan isimlerin yeni çalışmalarını bizlere sunması, ha çıktı ha çıkacak dediğimiz albümlerin arşivlerimizdeki yerlerini almaları gerek.
2015 yılında geçen birkaç senenin aksine biraz daha az duyabildik Sezen Aksu’nun sesini. Kayıtlar açısından sadece birkaç şarkıda duyabildiğimiz Türkçe Pop Müziğin efsanevi sesi yazdığı ve bestelediği şarkılarla elbette ki yine adından söz ettirdi. 2011 yılında çıkardığı “Öptüm” albümünden sonra geçen sene yayınladığı “Yeni Ve Yeni Kalanlar” teklisinden beri kendisinden yeni albüm beklediğimiz Sezen Aksu’dan 2015 yılında da bir albüm gelmedi. Sezen Aksu takipçileri olarak yeni yıl dileklerimizden bir tanesi de Kraliçe’nin sesini yeni şarkılarda duyabilmek tabii ki.
Dönem dönem dalgalanmalar yaşasa da Türkçe Pop Müzik her daim renkli, her daim hareketlidir. 2015'te de popüler müziğimizin renkli, hareketli bir başka yılına şahit olduk. Birçok şarkıcımız yepyeni şarkılarıyla bizleri kimi zaman hüzünlendirdi, kimi zaman ise eğlendirdi. Yılın başından sonuna kadar yapılan tüm işlere tek bir yazıda değinmek elbette ki çok zor, fakat bu hafta 2015 yılında en çok iz bırakan çalışmalardan bahsedeceğim. Uzun süredir sesini duymadığımız ve özlediğimiz isimlere kavuştuğumuz bu sene hem tekliler hem de albümlerle raflarımız biraz daha oldu.
90’lar dediğimizde hiç şüphesiz ki birçoğumuzun aklına gelen ilk isimlerden biri Emel Müftüoğlu ve tabii ki de “Hovarda” şarkısıdır. 1995’te çıkardığı bu tekliyle birçok albümden daha fazla satış grafiği yakalamıştı kendisi.
Profesyonel müzik hayatına 1985 yılında başlayan yorumcu 1990 yılında “Karlar Düşer” albümüyle kariyerine tek başına devam etmeden önce Erdal Çelik ile birlikte Emel & Erdal ikilisini oluşturmuştu. “Karlar Düşer”den sonra ise 1992’de yayınlanan ve seslendirdiği Şehrazat şarkısı “Faka Bastın”la aynı adı taşıyan albümü ile iyiden iyiye hayatımıza girmişti. En son 2007 yılında çıkarmış olduğu “Eğlenilecek Kızlar, Evlenilecek Kızlar” isimli mini albümünü çıkaran Emel’in sesini o gün bugündür yeni şarkılarda duyamıyoruz. Kendisi artık daha çok albümlerin arka planlarında yer alırken bu kadar güzel bir sesten mahrum kalmak Türkçe Pop Müzik dinleyicileri için oldukça büyük bir kayıp. Zamanında artık klasikler arasında sayılabilecek birçok şarkıyı seslendirmiş böylesi büyük bir yorumcunun müziği o veya bu sebeple bırakması müzik sektöründeki büyük bir boşluk anlamına da geliyor.
Türkçe Pop Müziğin Kraliçesi Sezen Aksu, sanat hayatı boyunca kendi şarkılarını söylemenin dışında başka şarkı yazarlarının da eserlerini seslendirmiştir. Pop müzik dünyasının çok büyük bir kısmına imzasını atmış olan Kraliçe’nin söz yazarlığı ve bestecilik konusunda eline su dökebilecek insan yok gibidir. Ancak o bununla yetinmemiş, şiirselliği sırtına alarak pop müziğe yeni bir soluk getirme uğraşında bugüne kadar başka yazarlarla beraber de çalışmış veya başka yazarların sözlerini de bestelemiştir.
Anlaşılan o ki hayatının büyük bir kısmını üreterek geçiren Sezen Aksu, etrafındaki insanlarla bu üretim aşamasında ortak çalışmalar çıkarmayı seviyor. Beraber söz yazdığı kişiler genelde aynı zamanda yakın arkadaşı aslında Kraliçe’nin. Beraber söylenen sözlerin tadı son derece lezzetli ve her zaman için yerleri ayrıdır malum. Ayrı kişilerin bu kadar ortak bir kalemde buluşması Türkçe Pop Müzikte fazla rastlanan bir durum da değil. Kelimelerin büyüsü ve bir araya geldikleri melodiler Türkçe Pop Müzik için vazgeçilmezler listesinde üst sıralarda yerlerini alıyor.
Günden güne değer kazanmaya devam eden Türkçe Pop Müziğin lokomotifi diyebileceğimiz bazı isimler var. “Çerez” şarkıların yanı sıra gerçekten kaliteli işler müziğin mutfağındaki belli başlı isimlerin ellerinden çıkıyor ve belli yorumcuların sesleriyle biz dinleyicilere ulaşıyor. Büyük yorumcuların bir araya gelerek ortak bir iş çıkarması ise büyük ilgi topluyor. Yorumcuların ortak iş çıkarması deyince akla ilk gelen tabii ki “düetler” oluyor. Yurt dışına baktığımız zaman iyice yaygınlaştığını gördüğümüz düet şarkılar Türkiye’de de artışta. Rock müzikte daha sık karşılaştığımız düet şarkılar pop müzikte de kendine yavaş yavaş yer edinmeye başladı.
Türkçe Pop Müziğin dev isimlerinden Nilüfer’in 2 ayrı albüm olarak hazırladığı ve rock şarkıcılarıyla düet yaptığı albümler pop ve rock müziğin güzel buluşmalarındandı. Gülşen ve Murat Boz’un “İltimas” düeti de hepimizi heyecanlandırmıştı. Her ne kadar beklediğimiz çıkışı yakalayamasa da iki ismin birlikte söylediği şarkı için uzun süre beklemiştik. Bu hafta sizlere pop müzik icra eden isimlerin yıllardır beklediğimiz buluşmalarını sıralamak istiyorum. İşte bunlardan birkaçı:
Gülben Ergen, geçtiğimiz ayın sonlarına doğru 10. stüdyo albümü olan "Kalbimi Koydum"u piyasaya çıkardı. En son 2011 yılında bir albüm çıkaran şarkıcı, bu 4 yıl boyunca da iki tekliyle ve başka şarkıcılarla yaptığı düetlerle bizleri yalnız bırakmamıştı. Gülben Ergen, bu yeni albümüyle artık olgun bir şarkıcı olarak karşımızda. Yorum gücünü iyiden iyiye geliştirdiğini gördüğümüz şarkıcı, bu albümde yine güzel şarkılara ses vermiş. "Kalbimi Koydum" albümü Gülben Ergen'in 2 sene önce anlaştığı DMC ile sağlam bir şekilde yola devam ettiğini de gösteriyor bizlere.
Kalbimi Koydum albümünde Ergen’in son yıllarda işbirliği yaptığı söz yazarı ve bestecilerin şarkıları mevcut. Oğuzhan Koç, Mustafa Sandal, Altan Çetin gibi isimlerin söz ve besteleri yer alıyor. Gülben Ergen de sözlerini kendi yazdığı ve Emre Yücelen tarafından bestelenen ‘Özelimsin’ isimli şarkıyla yer alıyor krediler listesinde. Daha önce Zuhal Olcay tarafından da seslendirilmiş olan ‘Pervane’ isimli Özdemir Erdoğan eserini bu kez de Gülben Ergen yorumuyla bu albümde dinleyebiliyoruz. Aynı şekilde bir süre önce Eda - Metin Özülkü çiftinin saygı albümünde (Özülkü Project - Bizim Şarkılar, 2015) Gülben Ergen yorumuyla yer almış olan ‘Seninle Olmak Var Ya’ da bu albümde kapanış şarkısı olarak karşımıza çıkıyor.
Bir şarkıyı eğer kendi yaratıcısından dinliyorsanız ortaya son derece lezzetli bir şarkı çıkmama olasılığı son derece düşüktür, hele ki bu yaratıcı aynı zamanda ülkedeki en yorumculardan birisiyse. Kendi şarkılarını yazıp besteleyen ve aynı zamanda bu şarkıları seslendiren şarkıcılarımız yok değil. İşin şarkı yazma ve besteleme kısmı kesinlikle hafife alınmaması gereken bir durum. Özellikle pop müzikten bahsediyorsak şarkı sözünün önemi son derece yüksek.
Sezen Aksu gibi dur durak demeden şarkı besteleyen bir sanatçının şarkılarının hepsini kendisinden dinlememiz elbette ki mümkün değil. Kendisi aynı zamanda paylaşmayı seven birisi olduğundan birçok kişiden Sezen Aksu şarkısı duymamız gayet olası. Zaman zaman kendi albümlerinde başkalarına verdiği şarkıları seslendiren Aksu “Düş Bahçeleri” ve “Yürüyorum Düş Bahçeleri’nde” albümlerini yaparak bizleri ihya etmişti. Bazı şarkıları başkalarından dinleyince hayıflandığımız oluyor, keşke bu şarkıyı Sezen Aksu’nun kendi sesinden dinleseydik diyoruz. İşte tam bu noktada “Düş Bahçeleri 3” albümünün yapılması bize verilmiş en güzel hediyelerden birisi olurdu.
Türkçe Pop Müzik’te öne çıkan çok fazla isim var. Bir şekilde, magazinin de etkisiyle belki çok konuşulan bazı isimler mevcut. Ama sessiz sedasız ilerleyen ve müzik adına bir şeyler yapmanın peşinde olan güzel ve güçlü sesli yorumcular da var. İşte bu usul usul ama emin adımlarla müziği derinden etkileyen isimlerden biridir Betül Demir. Lise yıllarından itibaren şan dersleri alan ve müziğin içerisinde olan Betül Demir, güçlü yorumuyla ve söylediği güzel şarkılarla kendine belli bir hayran kitlesi edinmiş durumda. Magazinden uzak durup tamamen şarkı söylemeye odaklı Demir’in kariyerine bir göz gezdirelim istedim bu hafta.
Albüm çıkarmadan önce de çeşitli mekânlarda sahne almış Betül Demir’i ilk olarak 2006 yılında yayımlanan ‘Ayrılığın El Kitabı’ isimli albümüyle tanıdık. Albümün içerisinde ‘Yaz Geliyor’, ‘Bahane Bulma’, ‘Denizler Yandı’ gibi güçlü ve ölümsüz şarkılar yer alıyordu. Albümde genel olarak söz yazarı ve besteci kardeşi Sude Bilge Demir’in şarkıları yer alıyordu. İki kardeşin birbirlerinin kariyerine olumlu şekilde etkili olduğunu yadsıyamayız. Betül Demir, kardeşinin şarkıları sayesinde iyi albümlere imza attı. Kardeşi Sude Bilge Demir ise referans niteliğindeki bu şarkıların ışığında birçok başka isme de şarkı yazma fırsatı buldu. Daha doğrusu Betül Demir’den önce de zaten birlikte çalıştığı yorumcular vardı ama bu yorumcuların yanına pek çok yenilerini ekledi. İki kardeşin de kendi alanlarında gayet başarılı olduğu su götürmez bir gerçek.
Türkçe Pop Müziğe emek veren insanların sayısı her geçen gün artıyor. O veya bu şekilde bazı şarkıcılar hayatımıza giriyor, onları dinliyoruz. Kimileri albüm üstüne albüm yapıp bu sektördeki yerlerini sağlamlaştırırken bazıları ise tek albümde kalarak unutuluyor. 90’larda Türkçe Popta Aysel Gürel’in önderliğinde bir furya başlamış ve 80’lerden kalan pop müzikteki arabesk tınılar iyice yok olmuştu. O dönemde tek albümle kalıp unutulan birçok şarkıcı girmişti hayatımıza ama yine o dönemde hayatımıza girip hala dinlemekten keyif aldığımız şarkıcılar da yok değil.
Özellikle Sezen Aksu okulundan mezun olmuş ve Minik Serçe’nin kanatlarıyla uçmuş şarkıcılar Türkçe Pop Müzik için unutulmaz insanlar olurken belli bir zaman sonra bazılarını biraz daha az görmeye başladık. Bu durum elbette ki müzik sektörü için büyük bir kayıp, çünkü tüm hayatları müzikle geçmiş ve müziğe adanmış bu insanların müzik bayraklarını omuzlarından asla düşürmemeleri gerekiyor. Sizler için seçtiğim, Sezen Aksu okulu mezunu 3 sanatçımıza müziğe bir an önce geri dönmeleri için bir çağrıda bulunmak isterim.
Bütün şarkıcılar en az bir tane Sezen Aksu şarkısı okumak ister. Bunda anlaşılmayacak bir durum yok. Kimileri yeni, taptaze bir beste alıp okurken kimileri ise daha önceden Sezen Aksu’nun kendisi tarafından söylenmiş ve zaten popüler olmuş bir besteyi alıp onu okumaya kalkar. Birçok eski Sezen Aksu şarkısı elbette ki yeniden popüler olup yeni yorumcusuna katkı sağlayabilir fakat şarkı kendi değerinden biraz da olsun kaybeder. Zira zaten şarkı söylenebilecek en iyi şekilde söylenmiştir ve o şarkının büyüsünün belki de asla bozulmaması gerekmektedir. Özellikle yavaş ritimdeki bazı şarkılar sadece Sezen Aksu yorumuyla kalmalıydı ve o şarkı tarihe o şekilde geçmeliydi ama bugün baktığımızda ilk haliyle kalan son derece az Sezen Aksu şarkısı var elimizde.
Türkçe Pop Müzik’te bu kadar isim varken piyasada yer edinmek ve tutunmak gittikçe zorlaşıyor. Belli başlı kişilerin lokomotifi oluşturduğu bu upuzun yolculukta kimileri ise küçük bir kitleye ismini duyurabiliyor. Son yılların bu anlamda en başarılı ismi hiç şüphesiz ki Sıla. Söz yazarı, besteci ve yorumcu kişiliğinin yanı sıra müziğe kazandırmaya çalıştırdığı isimlere de birer birer yenilerini ekliyor. Birçok kişi kendi adını bir şekilde duyurmak için çabalarken Sıla Türkçe Pop Müzik’te kendine o kadar sağlam bir yer edindi ki artık yeni isimler için çalışabiliyor.
Sıla’nın elini attığı her işte başarılı olmasının en büyük etkenlerden birisi üreten olmasıdır. Kendisinin okuması yanında artık birçok şarkıcının albümlerinde de Sıla şarkıları görebiliyoruz. Emel Müftüoğlu, Kenan Doğulu, Ferhat Göçer, Nükhet Duru ve birçokları zamanında Sıla’ya ait söz ve besteleri seslendirmişlerdi. Eski vokalisti Gökhan Keser’in ilk albümü neredeyse baştan sona muhteşem Sıla şarkılarıyla doluydu. Sıla, Gökhan Keser’in arkasında durdu ve ona albüm promosyonunda da yardımcı oldu. Hatta bazı şarkılara vokal yapan Sıla hiçbir zaman için eski vokalistinden desteğini esirgemedi.
Türk Pop Müziği çok büyük bir farkla kadın sanatçılar tarafından yönetilen bir alan. İşin mutfağında da erkek egemenliği söz konusu değil aslında. Dünyaya baktığımızda da yine kadınların en üst sıraları aldığını gördüğümüz pop müzikte Türkiye’de tahtı asla sarsılmayacak ve efsane kategorisine yavaş yavaş sokabileceğimiz erkek sanatçı varsa o da Tarkan’dır. İlk çıktığı günden beri adından bir şekilde söz ettiren, her yaptığı şarkı dillere pelesenk olan Tarkan’ın bir süredir bir şey üretmemesine rağmen konserlerinin bu kadar dolu olması ve hala bu kadar talep görmesi Tarkan’ın sonsuzluğa adım attığını gösteriyor.
90’larda 2000’lerde olduğu gibi bir yarışma sayesinde ünlü olmak ve müzik sektörüne adım atmak o kadar da kolay değildi. İnsanlar biraz daha rahat albüm çıkarabiliyorlardı belki ama şimdi olduğu gibi bir yarışma furyası yoktu. Bir yarışma düşünün ki jüri üyeleri arasında Sezen Aksu ve Tarkan var. Bu iki ismin karşısında hangi şarkıcı adayı olsa dizleri titrer ama o kız, sahneye son derece hâkim bir şekilde şarkısını seslendirmiş ve yarışmadan başarıyla ayrılmıştı. O yarışmada kendi yazdığı şarkıyı seslendirmeyi tercih eden genç kız Deniz daha sonra yolunun Melih Kibar’la kesişmesi sonucu hayatındaki ikinci doğumunu yaşamış olacaktı. DENİZ SEKİ - İZ ALBÜM DEĞERLENDİRME YAZISI İÇİN TIKLAYIN Teknolojinin de gelişmesiyle görsel malzemelerin hayatımızdaki yeri hem çok arttı hem de çok önem kazandı. Müzik sektörüne baktığımız zaman ise kliplerin artık daha iyi olduğunu görüyoruz. Her ne kadar Türkiye’de pek fazla olmasa da dünyada teknolojinin nimetlerinden sahnede faydalanan bir sürü isim var. Bu kadar yoğun şekilde teknolojiye bulandığımız bir dönemde bir şarkıcının sadece orkestrasıyla sahneye çıkıp öyle şarkı söylemesi pek de kabul edilir bir şey olmamaya başladı. Müzik dinleyicilerinin ve izleyicilerinin de bilinçlenmesiyle birlikte müzikle uğraşan herkesin üzerindeki yük giderek artıyor. Peki, görsellik derken nasıl görsellerden bahsediyoruz? Kliplerde ve sahne şovlarında politik ve sosyal konulara dokunmaya çalışan sanatçılar var. Veya tamamen cinsellik üzerinden bir şeyler yapmaya çalışanlar var. Cinselliğin hala bir tabu olduğu Türkiye’de kliplerinde veya sahne şovlarında cinselliği çağrıştıracak görseller kullanan şarkıcılar yok değil. Her ne kadar son zamanlarda Niran Ünsal bu şarkıcılara savaş açmış olsa da son derece estetik olduğunu da kabul etmek zorundayız. Mesela Yusuf Çim’in tek şarkısı olan ‘Olsun Bir Kere’nin klibinde küvet içindeki sahnelerini kim izleyip de beğenmez ki? Veya Gülşen’in olay yaratan ‘Sarışın’ klibini kim estetik bulmaz ki? Biz müzik dinleyicileri olarak şarkıların son hallerini dinlemekteyiz. Ama işin mutfak kısmında çok zaman geçmektedir. Şarkıların kime veya neye yazıldıklarının yanında bir de ortaya çıkış hikâyeleri vardır. Çöpe atılan kâğıtlardan bulunan, yazarın evinin duvarının bir köşesine yazılan, yaprağın üzerine yazılan ve bulunan birçok şarkı sözü var. Çok önemli eserlere bu şekilde şans eseri ulaştığımız biliniyor. Aslına bakarsanız şarkı sözlerinin siparişle yazıldığı şu dönemde bu şekilde bulunan doğal eserlere biraz daha fazla ihtiyacımız var. Bazı şarkılardan etkilenmemek mümkün değil. Sözlerinden, düzenlemesinden veya yorumcunun o duyguyu verebilmesinden kaynaklı bu etkileyiciliğe sahip şarkılar bizler için biraz daha özel bir yerdedir. İşte böyle şarkıların bir de yazılış hikâyelerini okumak o şarkıları belki de başka bir mertebeye taşıyor. Bu sebeple bu haftaki yazımda da geçen haftaki yazımın devamı olarak 3 şarkının daha nasıl veya kime yazıldıklarını anlatacağım. Bence şarkı sözü yazmak teknik bir meseleden çok bir duygu işidir. Elbette ki bir şarkı sözünün, bestelenebilmesi açısından bir matematiği olmak zorunda ama eğer bu sözler duygu barındırmıyorsa, hiçbir zaman kalıcı olamaz. Duygu ise yaşanmışlıklardan gelir ve bu da birçok duygunun altından bir anının, bir hikâyenin çıkacağını gösterir. Bazı şarkıların bilinen, bazılarının ise çok da bilinmeyen hikâyeleri vardır. Birçok şarkı aşk, ayrılık acısı, ilişkiler konusunu işlerken nispeten az da olsa sosyal, politik konuları işleyen şarkılar da yok değildir. Özellikle büyük söz yazarlarının, şarkıları kim veya ne için yazdıkları her zaman için merak konusu olmuştur. Hayatları didik didik edilen ve her şarkı sözünün altında bir şey aranan söz yazarları bazı şarkılarının hikâyelerini dinleyicilerle zaman zaman paylaşıyorlar. Baktığımız zaman bir şarkının yazım kısmında bir şeylerden etkilenmek şarkıyı tamamen başka bir yere taşıyor ve şarkılar daha değişik bir anlam kazanıyor. Şarkıları kendi hikâyeleriyle özdeşleştiren veya yaşadıkları olayları bir şarkıyla anlatmaktan keyif alan dinleyicilerin sayısı da az değil. Ben de bu haftaki yazımda sizlere beni etkileyen 3 şarkının, ardındaki gizli hikâyelerini anlatmak istiyorum. Türkiye kendini kültürel anlamda bir nebze de olsa geliştirmeye başladı. Festivaller, filmler, tiyatrolar, konserler derken kültürel aktivitelere önem veren insanların takvimleri biraz daha dolmaya başladı. Bu sebepten dolayı Türkiye, özellikle de İstanbul birçok büyük ve önemli etkinliğe ev sahipliği yapıyor. ‘Beauty and The Beast’, Türkçe adıyla ‘Güzel ve Çirkin’ müzikali Amerika’daki turnesinden sonra yurt dışındaki ilk durağı olarak İstanbul’u seçti. Bu büyülü şehirde böylesine büyülü bir müzikali izlemek gerçekten çok keyifliydi. ‘Güzel ve Çirkin’ müzikali de kitaptan uyarlanan filmleri gibi ‘Belle’ karakteri üzerinden güzelliği, çirkinliği, önyargıyı, iyiliği, kötülüğü, kibri ve aşkı anlatıyor. Müzikali izlediğinizde aklınıza ilk gelen şey üzerine ne kadar çok çalışıldığı oluyor. Her ayrıntısı ince bir şekilde düşünülüp sergilenen müzikalin sahne dekorlarından dans koreografilerine, oyuncuların kıyafetlerinden orkestranın uyumuna kadar her şey muazzamdı. Amerika’da bu müzikali defalarca sergileyen oyuncular ve müzisyenler burada da provalarından vazgeçmemiş ve günlerinin büyük vakitlerini prova yaparak sahnede geçirmişler. Zaten bu kadar zor bir koreografi ve bu kadar detaylı bir sahne çalışılmadan ortaya çıkacak bir şey değildi. |
EMRE TOPRAK
Yazarla İletişim:
[email protected] |