Nişantaşı, Galata, Cihangir ve son dönemde de Karaköy’ün ardından İstanbul’un kafe kültürü konusunda yeni trend semti Kurtuluş olacak gibi. Böylesi hoş bir semtin mutlaka butik bir kahve mekânı olmalı diye düşünürdüm hep ve nihayet bu eksik geçtiğimiz haftalarda giderildi. “Sahne Kahve”, Cafe No: 150’nin bünyesi altında kapılarını kahve, kitap ve müzik severlere açtı.
Türkiye’de siyasetin gittikçe sertleştiği ve kutuplaşmanın çok daha fazla hissedildiği şu dönemlerde Şişli’nin Kurtuluş ya da eski adıyla Tatavla semti Türkiye’de “marjinal” sayılan birçok farklı kesimi bünyesine çekerek iyiden iyiye gettolaşmaya başladı. Örneğin Beyoğlu’ndan Şişli’ye ve bilhassa da Kurtuluş’a taşınan, iyi eğitim ve kültür profilinde çok fazla insan tanıyorum. Bu sayı her geçen gün artıyor. Bunda iki ilçenin belediye yönetimlerinin farklı vizyonlara sahip olmasının da etkisi yadsınamaz. Nitekim, birçok azınlığın bir arada mutlu mesut bir şekilde yaşayabildiği Tatavla son derece güvenli ve sakin ama bir o kadar da eğlenceli ortamıyla adından söz ettiriyor artık.
Nişantaşı, Galata, Cihangir ve son dönemde de Karaköy’ün ardından İstanbul’un kafe kültürü konusunda yeni trend semti Kurtuluş olacak gibi. Böylesi hoş bir semtin mutlaka butik bir kahve mekânı olmalı diye düşünürdüm hep ve nihayet bu eksik geçtiğimiz haftalarda giderildi. “Sahne Kahve”, Cafe No: 150’nin bünyesi altında kapılarını kahve, kitap ve müzik severlere açtı.
0 Yorumlar
Özellikle son yıllarda her televizyon kanalında türeyen magazin programlarından sonra müzikte kavram karmaşası yaşandığını düşünüyorum. Daha yeni albümünü çıkarmış ve piyasaya yeni girmiş bir şarkıcıya hemen sanatçı deniliyor mesela. Sezen Aksu gibi şu ülkedeki en büyük sanatçılardan birisi bile sanat yapmadığını iddia ederken hemen herkese “sanatçı” denmesinin biraz yanlış olduğu kanısındayım. Peki, kimdir şarkıcı, kimdir sanatçı, kimdir yorumcu? Sanatçı mertebesine ulaşabilmek için öncelikle bir şeyler üretmek gerekiyor. Tabii bu, başkalarından alınan şarkıların başarısız yorumlarından ibaret olan bir albüm üretmek manasına gelmiyor. Şarkı yazmak, bestelemek, düzenlemesine katkıda bulunmak, müzik adına bir şeyler yapmak ve ileride de dinleyebileceğimiz nitelikte altı dolu bir şeyler yapmak gerekiyor. Buna pop müzikte en güzel örnek elbette ki Sezen Aksu. Eğer rock müzikten de bir örnek verecek olursak bu isim tabii ki Şebnem Ferah. Ayrıca, çok fazla şarkı yazıp bestelemeseler de Aşkın Nur Yengi ve Sertab Erener de birer sanatçıdır. Hem de sağlam sanatçılardır. Çünkü alt yapıları çok güçlü, zaten muhteşem olan seslerini çalışmaları, deneyimleri ve yetenekleriyle birkaç tık daha üste taşımayı başarmış isimlerdir. Kariyerinde belli bir yere gelmişken Deniz Seki’nin peşini aksilikler bırakmadı. Önce yaşadığı aşkla gündeme geldi, daha sonra uyuşturucu vakası ortaya çıktı. Hapse girdi, çıktı. Yeni bir albüm çıkardı, sonra mahkeme tarafından tekrar ceza verildi ve sırra kadem bastı. Kaçak duruma düşmeden önce yeni albümünün müjdesini almıştık. Dolayısıyla heyecanlanmıştık da. Çünkü Deniz Seki’ydi o. İyi bir söz yazarıydı, çok iyi bir yorumcuydu. Mahkeme kararından kaçtıktan sonra albüm çıkmayacak diye düşünüyorduk ama Deniz Seki’nin son albümü ‘İz’ geçen hafta raflardaki yerini aldı. Albümü dinleyince bunun, Deniz Seki’nin kariyerinde yaptığı en iyi albümlerden biri olduğunu anlıyorsunuz. Yine ağırlıklı olarak kendi söz ve bestelerinden oluşan şarkılar Deniz Seki’nin tartışılmaz yorumuyla hayat bulmuş. Mesela albümün en başarılı şarkılarından birisi hiç kuşkusuz ki albümün açılış parçası ‘Hayat 2 Bilet’. Sözleri Deniz Seki’ye ait. Müziğinin kredilerini ise İskender Paydaş’la paylaşıyorlar. Düzenlemesini albüm genelinde olduğu gibi İskender Paydaş’ın yaptığı şarkı hafif elektronik esintiler içermesine rağmen Deniz Seki’nin yorumundan hiç ruh kaybettirmemiş. “Hayat senden artık hiç korkmuyorum” diye haykıran Deniz Seki’nin bu şarkıyı konser girişlerinde biraz yüksek tondan canlı canlı söylemesini çok isterdim. Eğlence dünyasının gelmiş geçmiş en büyük, en başarılı ve en iyi sanatçısı hiç kuşkusuz ki Madonna. Birçok isim belki bazı açılardan ona yaklaştı. Beyoncé mesela artık iyice divalığa oynadığı için farklı bir müzik türü yapsa da biraz Madonna’ya yaklaşmış bulunuyor. Fakat yine de kimse onun gibi olamıyor. Son albümü MDNA’den sonra ve ardından gelen MDNA Turnesi’nden sonra merakla ne yapacağı bekleniyordu. Kendisi Instagram hesabından çalıştığı bazı müzisyenlerin resimlerini paylaştı ve biz de hayranları olarak ne yapacağını iyice merak etmeye başladık. Yine yüksek tempolu, araya güzel sözlü yavaş şarkıların konulduğu, elektroniğin biraz daha hissedildiği bir albüm bekleniyor elbette. Zaten bazı dj’lerle de fotoğraf paylaşınca bu beklenti iyice gün yüzüne çıkmış oldu. Çıktığı ilk günden beri dikkatleri üzerine bir şekilde çekmeyi başaran, kaliteden ödün vermeden bu kadar popüler olabilmiş bir isim yeryüzünde yok gibidir. Bu sebeple ilerlemiş yaşına rağmen enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen bu starın yine ne yapacağı merak konusu elbette. Türkiye ve dünyaya baktığımız zaman pop müzik için yüksek bir oranda ‘sanat’ diyemeyiz. Çıtır çerez denebilecek, sezonluk, dinlenip atılması ve eğlenilmesi için yapılan şarkılarla dolu bir müzik türüne sanat demek gerçekten çok zor. Artan bir sayıyla, şarkı söylemeyi veya yazmayı çok da iyi bilmeyen insanların yaptığı bu müzik türünde şarkı sözleri iyiden iyiye önemini kaybetti. Eskiden şiirler şarkı olurken, ya da şarkı sözlerinde buram buram şiirsellik hissedilirken günümüzde hem dünyada hem de ülkemizde bu durum terk edildi. Pop müzik dinleyicisinin bu durumdan herhangi bir şikâyetinin olmaması da bu müzik türünü icra edenlerin işini iyice kolaylaştırdı. Eğer durum bu olmasaydı Serdar Ortaç söz yazarı olarak anılmazdı bence. Şarkı sözlerinde bir mantık, bir hikâye aramayı bırakalı çok oldu. Peki, eğer pop müzikte şarkı sözlerinin herhangi bir önemi yoksa Sezen Aksu ne tür müzik yapıyor? Dünya çapındaki pop müzik şarkıcılarının arasında en anlamlı sözlü şarkılara sahip olan Madonna, Christina Aguilera pop müzik yapmıyorlar mı? Ya da şu ülkenin en değerli söz yazarlarından Aysel Gürel, pop müziği şaha kaldıran kadın ve üstüne üstlük bir şair değil midir? Ülkemizde ciddi anlamda bir erkek popstar sıkıntısı var. Pop müzikte her ne hikmetse erkekler zar zor kendilerine yer bulabiliyorlar. Dünya pop müziğine baktığımız zaman da bir kadın hâkimiyetini görebiliyoruz. Türkiye’de de durum aynı şekilde. Efsaneler arasına koyabileceğimiz hiçbir erkek popstar yokken bu kategoriye en yakın duran isim ise hiç şüphesiz ki Tarkan. Tarkan’dan sonra onun kadar iyi bir erkek popstar gelmedi. Pop müzikteki bu kadın yoğunluğunun arasında son dönemde Murat Boz ve Murat Dalkılıç kendilerine yer bulabildiler. Onlar dışında yeni starlar yetişmiyor değil elbette. Starlık sıfatını elde edebilmek için gidecekleri daha çok yol bulunsa da o ışığı gördüğüm 3 erkeği bu yazımda ele almak istedim. O veya bu şekilde dinlediğimiz yeni erkek pop müzik şarkıcılarının ileride nerelere geleceğini görmek heyecan verici. Son yıllarda Türk Pop Müziği’nde ciddi kayıplar vermekteyiz. Şarkı bulamamaktan veya sektörün tekelleşmesinden kaynaklı birçok değerli ses artık işin biraz daha arka planına kaçıp şarkı söylemekten vazgeçtiler. Özellikle Aşkın Nur Yengi, Ayşegül Aldinç, Emel Müftüoğlu gibi seslerin artık şarkı söylememesinin, müziğimiz açısından eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bu saydığım isimler olmadan Türk Pop Müziği gerçek anlamda Türk Pop Müziği olur muydu açıkçası şüpheliyim. Peki, bu durumda ne yapılmalı? Elbette ki seçeneklerden birisi Sezen Aksu’nun kapısını aşındırmaktır. Bir diğeri ise Müjde Ar’da bulunan Aysel Gürel sözleriyle dolu kasayı karıştırmaktır. Bir diğeri ise yeni yetenekleri keşfetmeye başlamaktır. Emel Müftüoğlu’nun keşfetmesiyle uzun seneler Fettah Can - Alper Narman şarkıları dinledik. Daha sonra grup olarak yazmayı bıraksalar da bireysel şarkıları hala albümlerde yer alıyor. Aslına baktığınız zaman ülkemizde bir şeyler karalayan çok fazla insan var. Ama bunların kaç tanesi beste yapılabilir sözler veya kaç tanesi gerçekten bir şeyler anlatan sözler yazıyor meçhul. Türkiye topraklarında yetişen çok önemli müzik insanları var. Bunlardan bazıları aramızdan erken ayrıldılar; bazıları hala müzik dünyasının içindeler. Kimileri ise köşesine çekilmiş olanları izliyor. Durum böyle olunca da bu topraklarda yapılan saygı albümlerinin sayısı giderek artıyor. Bir şarkıyı yeniden yorumlamak gerçekten çok zor bir durum. Şarkının önceki yorumunu aratmamanız ve hatta o yorumun üzerine çıkmanız gerekiyor ki bu özellikle son dönemde yapılan ‘cover’ şarkılara baktığımız zaman pek de mümkün görünmüyor. Bir sanatçıya eğer saygı albümü yapılacaksa öncelikle hemen hemen tüm yaşayan efsaneler birer şarkıyla o albüme dâhil ediliyor. Bu büyük isimlerden kalan boşluğu da doldurabildikleri gibi dolduruyorlar. Bu saygı albümlerinden bazıları gerçekten dinlemeye değer, sanatçıya gerçek anlamda bir saygı duruşu gibi olsa da bazıları belki de aceleye geldiğinden, belki de çok özenilmediğinden pek de başarılı olmuyor. Bu hafta sizler için gelmiş geçmiş bütün saygı albümleri içinden seçtiğim en iyi 5 cover’ı listeleyeceğim.
Türkiye, tarihi boyunca müzik açısından çok büyük ve özel seslere sahip oldu. Sertab Erener ve Şebnem Ferah gibi güçlü sesler, Nükhet Duru ve Nilüfer gibi iyi yorumcular, Sezen Aksu gibi her kategorinin en tepesine koyabileceğimiz seslerimiz vardı. Bunların hepsi göz önünde, ne söyleseler dinleyeceğimiz şarkıcılar ve sanatçılardır. Bir de öyle sesler var ki aslında çok değerliler ama popülerlik bakımından yukarıda saydığımız isimler kadar olamamışlardır. Şunu belirtmekte fayda var ki popüler olmak asla ve asla iyi olmak demek değildir.
Çok iyi seslere sahip ve güzel şarkılar söylemiş dört yorumcuya yer vermek istiyorum bu yazımda. Aslında bu şarkıcılarımızın bazı şarkıları hepimizin bildiği eserler ama bir şekilde şarkıların, yorumcularının önüne geçtiği zamanlar oldu. Ama bir şarkı eğer dinleniyorsa söz yazarına da, bestecisine de, yorumcusuna da, aranjörüne de verilmesi gereken tüm krediler verilmelidir. İşte daha fazla tanınıp dinlenmesini umduğum dört isim: Tarkan, bu toprakların bize kazandırdığı en büyük değerlerden birisidir. Türkiye’yi yurt dışında temsil eden nadir yüzlerdendir. Megastar unvanını bileğinin hakkıyla kazanan ve hala bu unvanı başarıyla taşıyan Tarkan, bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük erkek sanatçılarındandır. Hem yeteneği, hem de 41 yaşına gelmesine rağmen hiçbir şey kaybetmediği yakışıklılığıyla Tarkan, müzik dünyasının asla unutulmayacak starları arasına çoktan girdi bile. Durum böyle olunca da ister istemez bu ismin yaptığı her şeyi merakla beklemekte ve titizlikte incelemekteyiz. Bu kadar nüfuzlu birisinin belli bir kariyere ulaştıktan sonra biraz daha dikkatli davranması gerekiyor, biraz daha özenli çalışmalar yapması gerekiyor. 2010 yılında çıkardığı ‘Adını Kalbime Yaz’ albümüyle Tarkan, kendisine duyduğumuz susuzluğu dindirmeyi başarmıştı. O zamandan bu yana Ozan Çolakoğlu’nun ve Aysel Gürel’in albümlerinde yer aldığı şarkılarla yıllarını geçiren Tarkan, son olarak da İskender Paydaş’ın önümüzdeki günlerde çıkacak olan albümünde ‘Hop De’ isimli şarkısıyla yer alıyor. 1 Ağustos Cuma akşamı Süperstar Ajda Pekkan Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda bir konser verdi. Turkcell Yıldızlı Geceler etkinliklerinin ilki olan bu konser genel anlamda güzeldi fakat üzerinde durmak istediğim birkaç ‘küçük’ problem var. Tabii ki konu Ajda Pekkan olunca akan sular durur. Ne de olsa o Türk Pop Müziği’nin en önemli isimlerinden birisi. Ama görüntü olarak yıllara meydan okuyan bu büyük ustanın müzikal anlamda artık çok da meydan okuyamadığını görmek beni biraz üzdü. Ajda Pekkan, konsere Ozan Doğulu’nun albümünde yer alan ve Kenan Doğulu’yla düet yaptığı ‘Harika’ ile başladı. Repertuarı genel olarak hareketli şarkılardan oluşan konser ‘Harika’nın ardından hız kesmeden devam etti. Hepimiz biliyoruz ki geçen tüm yıllara rağmen Ajda Pekkan enerjisinden hiçbir şey kaybetmedi. Bunu özellikle son yıllarda söylediği şarkılardan da görebiliyoruz. Genç kitlenin daha çok ‘Yakar Geçerim’, ‘Arada Sırada’, ‘Oyalama Beni’, ‘Ben Yanmışım’,’Resim’ gibi şarkılarını bildiği Ajda Pekkan, bu şarkıları söylediği zaman Açıkhava Tiyatrosunda net bir şekilde coşku artışı hissedildi. Geçtiğimiz günlerde Ozan Doğulu ‘130 Bpm Moderato’ adını verdiği 3. albümünü dinleyicilerin beğenisine sundu ve hızlı bir promosyon stratejisi ile 3 tane de müzik videosu yayınladı. Yaptığı düzenlemeleri zaten birçok albümde dinleyebildiğimiz Ozan Doğulu’nun kimisi yeni, kimisi yeniden yorumlanan şarkılarla dolu albümlerinden bu üçüncüsü de öncekiler kadar başarılı. Albümde yer alan isimlerden bazılarıyla daha önce çalışmıştı, bazılarını ise Ozan Doğulu ismiyle ilk defa yan yana görüyoruz. Albüm Doğulu’nun yıllarca müzikal şefliğini yaptığı olmazsa olmazı, kendisine “Galler Prensim” diye hitap eden Sezen Aksu ile başlıyor. Zaten Ozan Doğulu bunu adet haline getirdi gibi görünüyor zira önceki 2 albüm de yine Sezen Aksu şarkıları ile başlıyordu. Bu albüme ‘İstanbul İstanbul Olalı’ şarkısıyla katılmış Kraliçe. Ozan Doğulu da şarkının duygusallığından çok fazla bir şey kaybettirmemeye çalışmış ve bence başarmış. Zaten Sezen Aksu ve Ozan Doğulu isimlerini yan yana görmeyi seviyorum. Fakat keşke Sezen Aksu şarkıyı tekrar yorumlasaydı. Belki konser programının yoğunluğundan vakit ayıramadı, bilemiyorum ama mesela ilk albümde ‘Kaybolan Yıllar’ı tekrar yorumlamıştı ve ortaya çok lezzetli bir çalışma çıkmıştı. Daha önce Şubat ayında yayınlanan X-Factor Türkiye’nin, canlı yayın finallerine kalmadan yayınına ara verilmiş ve programa Haziran’da devam edileceği açıklanmıştı. O dönemde güzel sesler duyma ümidiyle izlediğimiz yarışmada Şebnem, Melis, Ferah gibi iyi sesler dinlemiştik ve bunların canlı yayın finallerine kaldığını da görmüştük. Fakat dönemin verdiği rehavetten midir bilinmez yarışma devam etmemişti. X-Factor daha başlamadan zaten jürisiyle alakalı spekülasyonlar çıkmıştı. Gülşen’e jürilik için teklif götürüldüğü, kendisinin kabul ettiği ama deneme çekimlerinde kendisine yakışan star edasıyla bu işi yapamayacağını söylediği ve yarışma jüriliğinden çekildiği konuşulmuştu. Gülşen’in bu davranışını beğendiğimi zaten daha önce de belirtmiştim, zira Gülşen yarışmada yaşanacak polemiklere katılmak istemiyordu ve magazinden uzak bir hayat seçtiğini düşünmüştüm. Mustafa Ceceli’nin de adı geçmişti ama nihayetinde jüri Ziynet Sali, Emre Aydın, Ömer Karacan ve Armağan Çağlayan olarak belirlenmişti. Özellikle Ömer Karacan ve Armağan Çağlayan’ın ne kadar doğru isimler olduğunu söylediklerinden, görüşlerinden ve seçtikleri isimlerden anlamıştık. Anadolu gibi çok uluslu, çok köklü topraklarda yaşayıp da bu toprakların zenginliğinden etkilenmemek mümkün değil. Her anlamda birçok zenginliğe sahip bu bölgenin müziği de üzerinde yaşayan çeşitli toplumlardan etkilenmiş ve çok ses kazanmıştır. Bu topraklarda konuşulan onlarca dilde söylenen şarkıları bir araya getirmeyi hedeflemiş müzik grubu Kardeş Türküler, kraliçeyle beraber çıktıkları Avrupa turnesini tamamladıktan sonra turnenin Türkiye ayağının ilk konserini 3 Temmuz Perşembe günü Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde verdiler. Türkiye’de yapılan yetenek yarışmalarının ardından hayatımıza girdiği hızla çıkan insanlar oldu. Çok az isim, yarışmalardan sonra yükselen bir kariyere sahip olup adını sağlamlaştırmıştır. Bunların arasında belki Beren Saat, Engin Akyürek gibi oyuncuları sayabiliriz. Ama müzik dünyası pek de böyle değil. Abidin, Firdevs, Pınar Aydın gibi bir sürü isim bir şeyler yapmaya çalıştıktan sonra yavaş yavaş sektörden çekilen isimler arasında. Ama son yılların popüler yarışması O Ses Türkiye’den ikinci olarak çıkan İrem Derici sağlam ve emin adımlarla ilerleyerek müzik dünyasında ayrı bir sayfaya sahip olacak gibi görünüyor. Yarışmadan çıktığı günden bugüne 4 tekli ve 2 mini albüm yayınlayan İrem Derici’nin böyle yapması gerçekten son derece akıllıca. Bütün bir albüme harcanması gereken zaman, para ve emek yerine tüm enerjisiyle 1 veya 2 şarkı üzerine gitmek ve bütün şarkıları zirveye taşımak belki de müzik piyasasının ihtiyacı olan taze kandı. Sonuçta 10 şarkılık bir albüm çıktığı zaman arada kaynayan ve pek de rağbet görmeyen şarkılar olabiliyor. Ama bu şekilde tekli ve mini albümlerle ilerlemek tam bir nokta atışıdır ve İrem Derici, bu nokta atışları konusunda gayet başarılı. 90’lar çocuğu olmak başka bir şeydir her zaman için. 90’lardan aklımızda kalan şeyler korkunç kıyafetler ve hepimizin ezbere bildiği melodiler. Bu melodilerin birçoğunun söz yazarı Aysel Gürel’di. 90’lar denince akla gelen o müzik furyasının başlangıcını yapan ve onu zirveye taşıyan Aysel Gürel’dir. Yonca Evcimik için ‘Abone’ adında bir şarkı yazdıktan sonra Garo Mafyan’a gönderen ve Mafyan’ın bestesiyle Türkiye’de bir çığır açan kadın Aysel Gürel’dir. İşte o günlerden bu yana hiç yaşlanma belirtisi göstermeyen eserin şarkıcısı Yonca Evcimik, ’15.’ adını verdiği albümüyle tekrardan gündemde. Hatırlayacağınız üzere 2000’li yıllarda Popstar’la başlayan müzik yarışması furyasından dolayı hayatımıza birçok isim girmişti. Bazıları müziği seçti, bazıları oyunculuğa geçti ve birçoğu da ünlü olmanın pastasından yiyemeden yok olup gittiler. Bu yarışmaların arasında en profesyonel olanlarından birisi Akademi Türkiye’ydi. Yarışmanın birincisi Barış Akarsu, talihsiz bir kaza sonucu hayata gözlerini yumdu. Popüler isimlerden birisi Pınar Aydın, bir süre oyunculuğu denedikten sonra bir albüm çıkardı. Fakat bir isim var ki o yok olmaya karşı direnebildi ve hala müzik piyasası için emek harcayabiliyor. O da yarışmanın en yetenekli ve en yakışıklı isimlerinden birisi: Deha Bilimlier. Türkiye’de ve dünyada popstar kavramı keskin kalıplarla anlatılır genelde. Bir popstar spor yapmak zorundadır, zayıf olmak zorundadır, şık olmak zorundadır, öyledir ve böyledir. Bu sadece popstarlar için değil, aslında hemen her dalındaki insanlar için genel geçer bir toplumsal baskıdır. Bunu yıkabilen nadir insanların olduğunu görmek gerçekten mutluluk verici. Zira kalıplardan sürekli kaçmaya çalışan insanların da zaman zaman kendini bu kalıplara sıkıştırdığını görebiliyoruz. Müzik dünyasına baktığımız zaman vücut açısından mankenden farksız birçok şarkıcı olduğunu görebiliyoruz; üstüne üstlük böyle olma çabası da mevcut. Ama bu kalıpların dışında kalan Işın Karaca gibi büyük sesler de yok değil. Dünyaya baktığımız zaman Adele gibi 2. albümüyle dünya çapında büyük üne kavuşmuş şarkıcılar da var. Ama bu isimler genelde hareketli şarkılar söyleseler bile çok hareketli olmazlar ve daha çok sesleriyle ön plandadırlar. İşte bütün bunları tamamen geride bırakan yeni bir şarkıcımız var artık: Bengisu. Türk Pop Müziği birçok döneminde tek albümlük yıldızlara, tek şarkılık patlamalara sahne olmuştur. Aynı şekilde sakin başlayan bir kariyerin tepede noktalanmasına veya direkt tepeden başlanan kariyerin iyice düştüğüne de sahne olmuştur. 2000 yılında çıkardığı kendi adını taşıyan albümüyle ve ‘Yalanın Batsın’ şarkısıyla birden gündeme oturan ve yıllar boyu çok konuşulacak işlere imza atan Hande Yener’in de kariyerinde belli bir düşüşe geçtiğini kabul etmemiz gerekiyor. 'Apayrı' albümü ve sonrasında 'Hande Maxi'de yer alan ‘Biraz Özgürlük’ şarkısıyla birçok müzik otoritesi tarafından artık piştiği, olgunlaştığı ve müzik adına bir şeyler yapmak istediği kabul edilmişti. Elektronik müziğe geçmesiyle beraber görüntüsünü de değiştiren Hande Yener, ‘Nasıl Delirdim’ albümüyle Türkiye’de elektronik müzik yapan en popüler isim olmuştu bir anda. Daha sonra ‘Hipnoz’ ve ‘Hayrola’ albümleriyle bunu perçinleyen Hande Yener’in düşüşü sanırım Sinan Akçıl’la beraber çalışmasıyla başladı. Zira daha sonra çıkardığı şarkılar ve albümler eskisi kadar kaliteli değil, aksine ucuz pop müzik diyebileceğimiz türde şarkılardı. Bunu kanıtlarcasına, popülerliği git gide düşen Hande Yener’in kariyerindeki bu düşüşte sadece elektronik müzikten aniden pop müziğe geri dönmesi değil, yaptığı açıklamalar ve çizdiği yol da etkili oldu elbette.
Her şarkı insanları farklı bir yerinden yakalar. Bazıları için melodi çok önemlidir, üzerine ne yazılmış olursa olsun. Bazıları için sözlerin akılda kalıcılığı önemlidir, popülaritesi önemlidir. Bazıları içinse tamamen sözler ve sözlerin şiirselliği önemlidir. Kadın söz yazarlarına baktığımızda geçmişten günümüze taşınmış büyük söz yazarları görebiliyoruz; Fikret Şeneş, Sezen Aksu, Aysel Gürel gibi. O kadar eski olmayan ama çok başarılı olan söz yazarları da yok değil; Deniz Seki ve Sıla başı çekenler.
Bu büyüklerden bir tanesinin öyle bir hayatı var ki “Nasıl yazmış bu sözleri?” diyemeyeceğimiz kadar çok kişi kaybetmiş. Tabii ki Sezen Aksu’dan bahsediyorum. Şiirselliğinden gram ödün vermeden tek bir cümlesi bile binleri anlatabilecek değerde sözler yazan Sezen Aksu en yakınlarını kanser hastalığına verdi, ardından da asla eskimeyecek olan, hala bıkmadan usanmadan dinleyebileceğimiz sözler çıktı. Nedendir bilinmez, son birkaç yıldır Türk Pop Müziği icra eden isimler albüm yapmak yerine teklilerle dönem geçirmeye çalışıyorlar. Bütün bir albüm yapmak ya zor ya da pahalı geliyor belki de. Teklilerin müzik piyasasını körleştirdiğini düşünmüyorum ama bütün bir albüm yapıp belli aralıklarla klip çekmenin promosyon açısından daha faydalı olduğu görüşündeyim. Yurt dışından alınmış gibi görünse de aslında orada tekli çıkarma düşüncesi bütün bir albümün tanıtımı olarak planlanıyor. Türkiye’de ise sadece tekli çıkararak bütün bir yazı geçirmek mümkün olabiliyor. Soma’da kaybettiğimiz yüzlerce canın verdiği acıyla müzik piyasası da doğal olarak biraz durakladı. Birçok konser ve albüm çıkışı ertelendi veya iptal edildi. Ben de bu hafta yakın zamanda çıkmış 4 tekliden bahsedeceğim. Hiç şüphesiz ki bu ülkenin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan birisi Sezen Aksu’dur. Ajda Pekkan, sadece yabancı bestelerin üzerine yazılmış Türkçe sözlü şarkılar söylerken Nükhet Duru çıktı geldi ve Türkiyeli bestecilerin özgün bestelerini seslendirmeye başladı. Bunun akabinde de Sezen Aksu, kendi bestelerini yapan şarkıcı olarak çıktı ve sonrasında Onno Tunç’la oluşturduğu düzenle Türk Pop Müziği’ni adeta yeniden yazdılar. Bir sene sonra tam 40. sanat yılını kutlayacak olan Sezen Aksu’nun bu ülke için birçok insan yetiştirdiğini hepimiz biliyoruz. Tabii durum böyle olunca da kendisinden etkilenmemek mümkün değil. Türkiye, Avrupa’nın ve Asya’nın birleştiği eşsiz bir yer olarak dünyada biraz daha tanınmaya başlıyor. Elbette ki bu, müzik dünyasını da ister istemez etkiliyor. Eskiden Atina’ya veya Sofya’ya gelenlerin bile uğramadığı İstanbul artık dünya yıldızlarının durağı haline geldi. Kylie Minogue’yla başlayan yıldızlar geçidi Madonna, Rihanna, Jennifer Lopez’le zirveye ulaştı ve zirvedeki yerini korumaya devam ediyor. Yakın bir tarihte Justin Timberlake konseri ve sonunda son yılların sözde gözde ismi Lady Gaga da 16 Eylül tarihinde İTÜ Stadyumu’ndaki konseriyle Türkiyeli hayranlarıyla buluşacak. Önceleri söz yazarı ve besteci kimliğiyle Britney Spears gibi dünya devlerinin albümlerinde gördüğümüz Lady Gaga, daha sonraları vokal kabiliyetinin de keşfedilmesiyle kendini önlenemez bir yükselişin içinde buldu. 2008 yılında ‘The Fame’ adını verdiği ilk albümüyle birden tüm listeleri alt üst edip en tepeye oturan Lady Gaga, hız kesmedi ve ardı ardına albümler yayınlayarak tüm dünyada çok dinlenen şarkılar yapmaya devam etti. Bunun yanı sıra, giydiği olağan dışı kıyafetler ve başarılı sahne performanslarıyla müzik otoriterlerinin ve dinleyicilerinin beğenisi kazanarak müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırdı. Nisan ayını da devirdiğimiz bu hafta sizlere 2014 yaz aylarında her yerde duyacağımızı öngördüğüm 5 şarkıyı paylaşmak istiyorum. Malum, ilkbahar ve yaz ayı müzik dünyası için en hareketli zamanlardır. Herkes, tüm eğlence mekânlarında ve tatil yerlerinde şarkılarının çalınması için kıyasıya yarışır. Hatta kendimiz özellikle açıp dinlemesek bile bazı şarkıları artık duya duya ezberleriz. Demek oluyor ki aslında artık müzik dünyası gerçekten müzik adına bir şeyler yapmak yerine tamamen cep doldurmak ve adını duyurmak için bu işi yapıyor. Belki de müzik adına bir şeyler yapmanın, yani sanat yapmaya çalışmanın ütopik bir fikir olduğunu kabul etmek zorundayız. Gelişen ve mütemadiyen değişen dünya standartlarına ayak uydurmak için de bazı şeylerden ödün vermemiz gerektiğini son 15 yılda iyice öğrenmiş olduk. Ama bu demek değil ki hala çok güzel, yıllarca dinlenecek işler çıkmıyor. Listemize şöyle bir göz atalım, bakalım kimler varmış. Bu sefer söylemek istediğimi uzatmadan söyleyeceğim. Nükhet Duru, bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük yorumcusudur! Yıllara meydan okuyan güzelliği, tükenmek bilmeyen enerjisi ve tadına doyamadığımız o lezzetli sesi… Dünyada bile eşine az rastlanan böyle bir yorumun ve sesin sahibiyle aynı yüzyılda yaşıyor olmak gerçekten çok büyük bir şans. Türk Pop Müziği’nin başlangıcı diyebileceğimiz Nükhet Duru’yu 18 Nisan Cuma akşamı Timur Selçuk’la beraber çıktıkları ‘Bizim Şarkılarımız’ turnesinin İstanbul ayağı olan Zorlu Center’da izledim. Etkisinin uzun süre devam edeceği enfes saatler yaşatan Nükhet Duru ve Timur Selçuk ikilisi bir kez daha bize gerçek müzik ne demek göstermiş oldular. |
EMRE TOPRAK
Yazarla İletişim:
[email protected] |