9 sene geçti üzerinden o karanlık günün. 19 Ocak 2007’de ülkemizin değerlerinden birini daha kaybettik. Hala düşündükçe kalbim sızlıyor, nefes alamıyor gibi oluyorum. İlk duyduğum andaki ruh halimi yaşıyorum tekrar tekrar. Arkadaşım mesaj atmıştı “O gitti!” diye, bense donup kalmıştım. Anlamamıştım en başta, sorgulamıştım. Sonra neler olduğunu öğrendim. Şu an bu satırları yazarken bile ellerim titriyor, beynimin derinliklerine gömüp unutmak istiyorum yaşananları.
Ama unutmak ne mümkün? Hrant Dink’in acımasızca katledilmesini unutmak ne mümkün? 1996’dan beri kendi elleriyle doğurup büyüttüğü çocuğunun binası önünde yere yığılışının görüntüleri gözlerimin önünden gitmiyor. Türkiye’deki Ermenilerin neler çektiğini hepimiz biliyoruz. Hala 1915’i reddeden bir ülkede yaşamak gerçekten çok acı veriyor. Toplumsal baskı altında sürekli geçmişini ve kimliğini saklamak zorunda kalanlar, kendi dinini özgürce yaşayamayanlar ve dahası… Bu ülkedeki Ermenilerin yaşamları yeterince zor değilmiş gibi bir de ülkenin en önde gelen düşünürlerinden birisinin bu şekilde katledilmesine akıl sır ermiyor.
Agos Gazetesi’nin kurucularından Hrant Dink, her zaman için yolumuza ışık tutan düşünceleriyle yazılar yazdı. Düşündüklerini hiçbir zaman saklamadı ve korkmadı. Yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı dava edildiği oldu, üstüne gelindi ama o hiçbir zaman geri durmadı. Bildikleri vardı ve bunları bize açıklamaktan kaçınmadı. Anayasanın 301. maddesine göre “Türklüğü” aşağıladığı gerekçesiyle dava edildi. Ama sözleri tamamen doğruydu hâlbuki. Evet, Hrant Türk değildi, Türkiyeliydi ve Ermeniydi. Peki, bunun neresinde “Türklüğü” aşağılamak vardı? Türklük tam olarak ne demekti? Milliyetçiliğin kan dondurduğu, daha doğrusu kan akıttığı ülkemizde “Türklük” olgusu tam olarak nasıl algılanıyordu? Bunlar asla net olarak cevaplanamayacak sorular olarak kalacak aklımızda.
Agos Gazetesi’nin kurucularından Hrant Dink, her zaman için yolumuza ışık tutan düşünceleriyle yazılar yazdı. Düşündüklerini hiçbir zaman saklamadı ve korkmadı. Yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı dava edildiği oldu, üstüne gelindi ama o hiçbir zaman geri durmadı. Bildikleri vardı ve bunları bize açıklamaktan kaçınmadı. Anayasanın 301. maddesine göre “Türklüğü” aşağıladığı gerekçesiyle dava edildi. Ama sözleri tamamen doğruydu hâlbuki. Evet, Hrant Türk değildi, Türkiyeliydi ve Ermeniydi. Peki, bunun neresinde “Türklüğü” aşağılamak vardı? Türklük tam olarak ne demekti? Milliyetçiliğin kan dondurduğu, daha doğrusu kan akıttığı ülkemizde “Türklük” olgusu tam olarak nasıl algılanıyordu? Bunlar asla net olarak cevaplanamayacak sorular olarak kalacak aklımızda.
9 sene önce, Hrant’ın cenazesi beklediğim gibi çok kalabalıktı. Son derece buruk da olsa dudak kenarımda bir gülümseme belirdi o gün orada. Gelen herkesin yüzünde hem korku hem de öfke vardı. Bu katledilen kaçıncı gazeteciydi? Ne zaman son bulacaktı düşüncenin bu ülkede suç olarak kabul edilmesi? Herkes bu soruların cevaplarını beklerken dolu dolu gözlerle uğurlamıştık onu son yolculuğuna. Düzenli olarak evime gelen Agos gazetesinin sayfalarından kan akmıştı evet; büyük bir kalemin mürekkebine kan bulaşmıştı.
Biz bu ülkede dökülen kanın son bulmasını isterken her geçen gün yeni bir kara haber geliyor kulaklarımıza. Barış için bu kadar çabalamış birisini de 9 sene önce kaybettik. Ama asla unutmayacağız seni Hrant. Selamlar olsun ahparig!
Biz bu ülkede dökülen kanın son bulmasını isterken her geçen gün yeni bir kara haber geliyor kulaklarımıza. Barış için bu kadar çabalamış birisini de 9 sene önce kaybettik. Ama asla unutmayacağız seni Hrant. Selamlar olsun ahparig!