Geçtiğimiz haftalarda bir kitabevinde yeni çıkan kitaplara göz atarken rastladım ona. Bir Türkçe Pop sevdalısı olarak dikkatimi çekmesi gayet doğaldı tabii. Heyecanla alıp eve geldim. Biraz karıştırıp sakinleştikten sonra ilk işim onu yazanı araştırmak oldu. "Türkiye’nin Pop Müziği" kitabı ve kitabın yazarı Uğur Küçükkaplan’dan bahsediyorum.
Uğur Küçükkaplan müzikolog ve piyanist. Yani hem akademisyen hem müzisyen. Ya da başka bir tabirle müziğin hem teorisiyle hem de pratiğiyle haşır neşir bir müzik insanı. Kendisinin daha detaylı biyografisini bu yazının sonunda bulabilirsiniz.
“Türkiye’nin Pop Müziği” kitabı yazarın ilk çalışması değilmiş. 2013 yılında yayınlanan “Arabesk - Toplumsal ve Müzikal Bir Analiz” kitabında da arabesk müziği önyargılardan uzak bir şekilde, doğrudan müzik merkezli bir anlayışla ele alma gayretine girişmiş. Burada “önyargıdan uzak olma”nın altı çizilmeli, çünkü malumunuz arabesk müzik toplumun büyük bir kesimince sevilip dinlenmiş olsa da büyük bir kesim tarafından da “alt kültür” olarak görülmüş, sanatsal değeri hiçe sayılmış, akademik müzik çevrelerinden de hiç ilgi görmemiştir. Yalnızca arabesk sevenler değil, farklı yollardan da olsa kalbi müziğe doğru gidenler, müziğin topluma, toplumun müziğe olan etkisini incelemeyi eğlenceli bulanlar bu kitabı da kaçırmasın. Şahsen ben arabesk müzik dinleyicisi değilim; ancak dinlemesem de Türkçe Pop üzerinde bugün bile etkileri halen görülen bu müzik türünü “okumayı” sevebilirim. O yüzden, sizi bilmem ama ben “Türkiye’nin Pop Müziği”ni bitirir bitirmez “Arabesk”e geçeceğim.
“Türkiye’nin Pop Müziği” kitabı yazarın ilk çalışması değilmiş. 2013 yılında yayınlanan “Arabesk - Toplumsal ve Müzikal Bir Analiz” kitabında da arabesk müziği önyargılardan uzak bir şekilde, doğrudan müzik merkezli bir anlayışla ele alma gayretine girişmiş. Burada “önyargıdan uzak olma”nın altı çizilmeli, çünkü malumunuz arabesk müzik toplumun büyük bir kesimince sevilip dinlenmiş olsa da büyük bir kesim tarafından da “alt kültür” olarak görülmüş, sanatsal değeri hiçe sayılmış, akademik müzik çevrelerinden de hiç ilgi görmemiştir. Yalnızca arabesk sevenler değil, farklı yollardan da olsa kalbi müziğe doğru gidenler, müziğin topluma, toplumun müziğe olan etkisini incelemeyi eğlenceli bulanlar bu kitabı da kaçırmasın. Şahsen ben arabesk müzik dinleyicisi değilim; ancak dinlemesem de Türkçe Pop üzerinde bugün bile etkileri halen görülen bu müzik türünü “okumayı” sevebilirim. O yüzden, sizi bilmem ama ben “Türkiye’nin Pop Müziği”ni bitirir bitirmez “Arabesk”e geçeceğim.
“Türkiye’nin Pop Müziği”ne geri dönecek olursak… Uğur Küçükkaplan bu çalışmasında popüler müziğin sadece teknik boyutunu değil bu tekniği belirleyen tarihsel koşulları da ele alıyor. Çalışma bu yönüyle bir ilk.
Kitap 4 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde “Popüler Batı Müziğinin Türkiye’deki Yansımaları ve Pop Müziğin Miladı” başlığı altında Türkiye’de icra edilen popüler batı müziğinin geçmişi öncelikle 19. yüzyıldan 1950’lere kadarki süreçte ele alınıyor. Ardından, 1960’larda ortaya çıkan ve bir dönem fırtına gibi esen Türkçe sözlü hafif Batı müziği (aranjman) ve Anadolu-Pop akımlarının da incelendiği bu bölümde ayrıca çeşitli dönemlerde düzenlenen şarkı yarışmalarının pop müziğin gelişimindeki rolü de ele alınıyor. Çeşitli gazete ve dergilerin düzenlediği müzik yarışmalarının yanı sıra Türkiye’nin Eurovision Şarkı Yarışması serüveni de ayrı bir alt başlıkta ele alınıyor.
“Popüler Türk Müziğinin Olgunlaşma Dönemi ve Pop Müziğin Arabeskle Etkileşimi” adlı ikinci bölümde popüler müziğimizde yaşanan dönemsel değişiklikler 1970’ler, 1980’ler ve 1990’lar olmak üzere üç alt başlıkta inceleniyor. Bu bölümde özellikle Türkiye’deki (Batılı) Pop Müziğin, 1970’lerin sonlarında popülerleşip 1980’lerde altın çağını yaşayan arabeskle girdiği etkileşim sonucu yaşadığı dönüşümleri okumak, bu aksiyon dolu müzikal yolculuğa çıkmak pek bir keyifliydi benim için. Okurken sizlerin de aynı keyfi tadacağınızı düşünüyorum. En büyük pop patlamasının yaşandığı 1990’lara ait kısımda ise o ışıltılı yılların büyüsüne bir kez daha kapılmanız işten bile değil. Tavsiyem her dönemi, bahsi geçen şarkıcıların şarkıları eşliğinde okumanız.
Kitap 4 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde “Popüler Batı Müziğinin Türkiye’deki Yansımaları ve Pop Müziğin Miladı” başlığı altında Türkiye’de icra edilen popüler batı müziğinin geçmişi öncelikle 19. yüzyıldan 1950’lere kadarki süreçte ele alınıyor. Ardından, 1960’larda ortaya çıkan ve bir dönem fırtına gibi esen Türkçe sözlü hafif Batı müziği (aranjman) ve Anadolu-Pop akımlarının da incelendiği bu bölümde ayrıca çeşitli dönemlerde düzenlenen şarkı yarışmalarının pop müziğin gelişimindeki rolü de ele alınıyor. Çeşitli gazete ve dergilerin düzenlediği müzik yarışmalarının yanı sıra Türkiye’nin Eurovision Şarkı Yarışması serüveni de ayrı bir alt başlıkta ele alınıyor.
“Popüler Türk Müziğinin Olgunlaşma Dönemi ve Pop Müziğin Arabeskle Etkileşimi” adlı ikinci bölümde popüler müziğimizde yaşanan dönemsel değişiklikler 1970’ler, 1980’ler ve 1990’lar olmak üzere üç alt başlıkta inceleniyor. Bu bölümde özellikle Türkiye’deki (Batılı) Pop Müziğin, 1970’lerin sonlarında popülerleşip 1980’lerde altın çağını yaşayan arabeskle girdiği etkileşim sonucu yaşadığı dönüşümleri okumak, bu aksiyon dolu müzikal yolculuğa çıkmak pek bir keyifliydi benim için. Okurken sizlerin de aynı keyfi tadacağınızı düşünüyorum. En büyük pop patlamasının yaşandığı 1990’lara ait kısımda ise o ışıltılı yılların büyüsüne bir kez daha kapılmanız işten bile değil. Tavsiyem her dönemi, bahsi geçen şarkıcıların şarkıları eşliğinde okumanız.
Kitabın üçüncü bölümünde Uğur Küçükkaplan teknik bilgisini konuşturuyor. Türkiye’deki pop müziğin gelişim sürecini ve müzikal özelliklerini yansıttığını düşündüğü şarkıların notalarına yer verilen bu bölümde yazar söz konusu şarkıların analizini müzikal dokularına dayanarak gerçekleştiriyor.
Son bölümde ise Attila Özdemiroğlu, Garo Mafyan, Nino Varon, Erhan Bayrak gibi Türkiye’de popüler müziğin gelişimine önemli katkılar sağlamış, farklı kuşaklardan müzisyenlerle yapılan kapsamlı söyleşiler yer alıyor. Bu çok değerli müzik adamlarının tecrübelerini, fikirlerini cömertçe paylaştığı söz konusu bölüm başlı başına bir kitap bile olabilirmiş.
Kitabın yoğunlaştığı yıllar, konusu itibarıyla 1970’lerin ortaları ile 2000 arasındaki yaklaşık yirmi beş yıllık süreç olmakla birlikte, pop müziğin nasıl bir zemin üzerine oturduğunun anlaşılabilmesi açısından 1950’lerden 1970’lere kadarki dönemde yaşanan önemli gelişmeler üzerinde de durulmuş. Doğrusu kitabı okurken her bir bölümünde farklı ufuklar açıldı önümde. Okudukça müziğe dair yazmam, değinmem gerektiğini hissettiğim pek çok yeni konu başlığı sıralandı zihnimde ve Uğur Küçükkaplan’ın bu kitabından güç alarak yazacağım çeşitli yazıları sizlerle önümüzdeki zamanlarda yavaş yavaş paylaşacağımı umuyorum.
Son bölümde ise Attila Özdemiroğlu, Garo Mafyan, Nino Varon, Erhan Bayrak gibi Türkiye’de popüler müziğin gelişimine önemli katkılar sağlamış, farklı kuşaklardan müzisyenlerle yapılan kapsamlı söyleşiler yer alıyor. Bu çok değerli müzik adamlarının tecrübelerini, fikirlerini cömertçe paylaştığı söz konusu bölüm başlı başına bir kitap bile olabilirmiş.
Kitabın yoğunlaştığı yıllar, konusu itibarıyla 1970’lerin ortaları ile 2000 arasındaki yaklaşık yirmi beş yıllık süreç olmakla birlikte, pop müziğin nasıl bir zemin üzerine oturduğunun anlaşılabilmesi açısından 1950’lerden 1970’lere kadarki dönemde yaşanan önemli gelişmeler üzerinde de durulmuş. Doğrusu kitabı okurken her bir bölümünde farklı ufuklar açıldı önümde. Okudukça müziğe dair yazmam, değinmem gerektiğini hissettiğim pek çok yeni konu başlığı sıralandı zihnimde ve Uğur Küçükkaplan’ın bu kitabından güç alarak yazacağım çeşitli yazıları sizlerle önümüzdeki zamanlarda yavaş yavaş paylaşacağımı umuyorum.
Türkiye’de müzik yazarlığı ve müzik yayıncılığı genel yayıncılık sektöründe yok denecek kadar küçük bir paya sahip. Müzik üzerine, özellikle de popüler müzik üzerine yazılan kitap çok çok az. Üretimin bu denli sınırlı ve yetersiz olmasının en büyük sebebi, yolu gerek dinleyici gerekse de icracı olarak bir şekilde müzikten geçenlerin, yani aslında herkesin, bu tarz araştırma/analiz kitaplarına okuyucu olarak pek yanaşmaması sanırım. Müziği dinlemeyi seviyor ama okumaya yanaşmıyoruz. Oysa ki severek dinlediğimiz müzik türleri ya da tek tek müzik eserleri, üzerine yazılanları okuduğunuzda çok daha farklı anlamlar kazanabilir, duygu dünyamızı farklı noktalardan etkilemeye devam ederek bizi müziğin halihazırdaki gücünü kullanarak bambaşka boyutlara taşıyabilir. “Türkiye’nin Pop Müziği” kitabına sahip çıkarak bahsettiğim “müziği okumama” halini aşabileceğimize ve dolayısıyla müzik üzerine yazmayı düşünenleri bu konuda teşvik edebileceğimize inanıyorum.
“Türkiye’nin Pop Müziği” kitabı Türkiye’nin pop müziğine dair, daha önce bu kadar kapsamlısı hiç yapılmamış olan bir müzikolojik araştırma. Uğur Küçükkaplan’ın, müziği etiketlemeden ve bir müzik türünü diğerleriyle herhangi bir kıyaslamaya tâbi tutmadan kendi içinde anlamaya gayret ederek ortaya koyduğu bu bir bakıma “deli işi” eseri önünde saygıyla eğilip tebriklerimi yolluyor; biz müzikseverlere böylesi bir başucu kitabı armağan ettiği içinse kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Şüphesiz yeni çalışmalarının en yakın takipçilerinden olacağım.
“Türkiye’nin Pop Müziği” kitabı Türkiye’nin pop müziğine dair, daha önce bu kadar kapsamlısı hiç yapılmamış olan bir müzikolojik araştırma. Uğur Küçükkaplan’ın, müziği etiketlemeden ve bir müzik türünü diğerleriyle herhangi bir kıyaslamaya tâbi tutmadan kendi içinde anlamaya gayret ederek ortaya koyduğu bu bir bakıma “deli işi” eseri önünde saygıyla eğilip tebriklerimi yolluyor; biz müzikseverlere böylesi bir başucu kitabı armağan ettiği içinse kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Şüphesiz yeni çalışmalarının en yakın takipçilerinden olacağım.
Uğur Küçükkaplan - Biyografi
Piyano eğitimine 5 yaşından itibaren aldığı özel derslerle başlayan Uğur Küçükkaplan, 12 yaşında girdiği Pera Güzel Sanatlar'da Fahri Pekiner'le piyano, Özcan Özbek'le solfej çalıştı. Burada eğitim görürken katıldığı London College of Music'in sınavlarında başarılı oldu ve çeşitli sertifikalar aldı. Daha sonra bir süre İlteriş Sun'la kompozisyon çalıştı. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'ndaki eğitimine başlayarak, Prof. Bahar Tokay'la piyano, Sarper Özsan'la solfej, armoni ve form bilgisi, Prof. Dr. Özkan Manav ve Prof. Dr. Hasan Uçarsu'yla çağdaş müzik, Prof. Gülper Refiğ'le müzik tarihi ve müzikoloji, Ahmet Altınel'le müzikal analiz, Melih Duygulu'yla klâsik Türk müziği, halk müziği ve etnomüzikoloji çalıştı. Konservatuvarın Müzikoloji Bölümü, Genel Müzikoloji Anabilim Dalı ile Etnomüzikoloji ve Folklor Anabilim Dallarından çift anadal yaparak mezun olan Küçükkaplan, ardından yine aynı kurumda yüksek lisans eğitimine başladı. "1930'lardan Bugüne Türkiye'de Arabesk Müziğin Kültürel Zemini ve Toplumsal-Müzikal Analizi" başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini tamamladı. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli gruplarla ve sanatçılarla müzik yaptı, konserler verdi. 2005 yılından itibaren 5 yıl boyunca Kültür Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü bünyesinde yürütülen çeşitli kültür sanat projelerinde piyanist ve müzik direktörü olarak yer aldı. Turkish Cultural Foundation'ın desteğiyle hazırlanmış olup sanal ortamda hizmete sunulan ve bugüne kadar yazılmış sözlüklerin içerisinde gerek hacim gerek içerik bakımından en geniş soluklusu olan Türk Müziği Sözlüğü'nü hazırlayan beş kişilik ekibin içerisinde yer aldı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Etnomüzikoloji ve Folklor Anabilim Dalı'nda 3 yıl boyunca solfej dersleri verdi. Aynı zamanda 2010 yılında kurulan Jale Sezgin Sanat Merkezi'nde piyano, solfej ve armoni eğitmenliği yaptı. Hâlen çeşitli kurumlarda piyano, solfej, armoni, kontrpuan, müzik teorisi ve müzikal analiz dersleri vermekte olan Küçükkaplan, müzik çalışmalarına devam etmektedir.